EŞDUYUM
Empati (eşduyum) kavramı, ilk olarak 1897 yılında Theodor Lipps tarafından Almanca “Einfühlung” sözcüğünün karşılığı olarak kullanılmıştır. Lipps, einfühlung’u şöyle tanımlamaktaydı: “Bir insanın kendisini karşısındaki bir nesneye, örneğin bir sanat eserine yansıtması, kendini onun içinde hissetmesi ve bu yolla o nesneyi kendi içine alarak/özümseyerek anlaması sürecine einfühlung adı verilir.” Lipps 1897’den sonraki çalışmalarında, nesnelerin yanı sıra insanların algılanması sırasında da einfühlung’un ortaya çıkabileceğinden söz etmiştir. Eşduyum, sadece insanlar arasındaki iletişimi kolaylaştırmak için kullanılmaz. İnsanların, üzerinde yaşadığı tabiat için de empati kurması gereklidir. İnsan, geçmişten günümüze kadar tarihi süreç içinde yoğrularak gelen kültür katmanları ve doğa ile ilişkisini sağlam tutarak/empati kurarak mirasını gelecek nesillere aktarabilmelidir. Bu noktada herbirimizin sorumluluğu ve birbirimizi anlama zorunluluğumuz vardır. İçinde yaşadığımız ve bir parçası olduğumuz doğa ile temasımızda onu anlıyor, tüm canlıların yaşam hakkına sahip olduğu gerçeğini içselleştirebiliyor muyuz? Doğadan ve insan doğasından aldığı ilhamla çalışan/üreten sanatçının eseriyle bütünleşmesini, duygularını ve çabasını hissedebiliyor muyuz? Empatik dürtülerle ürettiği eserlerindeki içsel yolculuklara eşlik edebiliyor muyuz? Bu eserlerden hareketle sanatçının iç dünyasını keşfedebiliyor/anlayabiliyor muyuz? Alarmart sanatçıları gücünü, birbirini ve karşısındakini doğru anlama ve kendini onun yerine koyabilme yeteneğinden alıyor ve eserlerine taşıyor. Kişinin karşısındaki ile empati kurabilmesi için önce kendisi ile karşısındaki kişinin ayrımını bilişsel olarak yapabilmesi ve karşısındaki kişinin hangi duygu durumu içerisinde olduğunu ayırt edebilmesi gerekmektedir. Bilişsel boyutun yanı sıra, empati gelişimini inceleyen yazarlar, duygusal boyutun önemini de vurgulayarak, doğumundan itibaren insanın çevresindekilerin duygularını bilişsel olarak algılayıp duygusal olarak tepkiler verdiğini dile getirmiştir. Empatinin etimolojisine baktığımızda , eski Yunanca kökenli “empatheia” kelimesinden köken almış olduğunu görürüz. Etimolojik olarak "em" ekinin karşılığı "..in içinde, içerde"; "patheia" ekinin karşılığı ise "hissetme" şeklinde açıklanabilir. Günümüzde empati kavramını en iyi tanımlayan Carl Rogers’dır. 1970 yılında empatiyi son şekliyle tanımlayarak diğer araştırmacıların da bu tanım üzerinde mutabık kalmasını sağlamıştır. Rogers’a göre empati “bir kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi sürecidir”. Sanırım yukarıdaki sorulara nasıl yanıt bulacağımızı artık biliyoruz; empati kurarak.
Serdar Leblebici
İzmir, Nisan 2021
KAYNAKLAR:
Ersoy, E.G.-Köşger, F.(2016) Empati: Tanımı ve Önemi-Osmangazi Tıp Dergisi/derleme
Pekiyi.com