''Üretip tüketmek yerine üretip paylaşmayı seçtik. Paylaşırken tekrar üretmeyi, birey olarak özgürlüğümüzü, ben olmayı, ben olmanın sınırlarını koruyarak çoğalmayı tercih ettik.''
Hakan ESMER (Alarm Manifesto, Şubat, 2016)
Ne? Bir alarm. Ancak bu duymaktan korktuğumuz bir ses değil, duymayı özlediğimiz bir ses. Bizi, sizi sanatın sığınaklarına, korunaklarına, kurtarılmış bölgelerine, bodrumlarına, çatı katlarına çağırmıyor. Bizi üretmeye, ürettiklerimizi paylaşmaya, onları bütün insanlara, bütün dünyaya duyurmaya, çabamızı başka kentlere, oradan da sınırın ötesine taşımaya davet ediyor. Duyanları endişe sarmıyor. Aksine her seferinde başka bir proje, bir kavram, bir güncel başlık etrafında zamanını, enerjisini, birikimini seferber etmeye, tüm bunları toplumun bütün kesimleriyle sanatsal bir paylaşıma odaklamaya çalışıyor.
Nasıl? Bir yükselip bir alçalan, ya da kesintisiz sürüp giden tekdüze bir ses değil bizim çaldığımız alarm. Senfonik bir ses o. Her sanatçı başka bir görsel enstrümanın olanaklarını getiriyor bu çoksesli şenliğe. Herkes tuvalinden başka bir dünyayı yansıtmaya çalışıyor. Birçok sanatçının eğitim yaşantılarını entelektüel birikimlerini, estetik kaygılarını toplayıp harmanlayan, her birinin duyulmasına imkan ve fırsat veren, bunlardan görsel bir uyum yaratan bir alarm bizim çaldığımız.
Neden? Artık daha iyi seziyoruz ki sanat da, yaşam da bireyselliğimizin sınırlarını aşan zorluk ve karmaşıklıkta. Yalnızca tuvalin sınırlarına odaklanmak sanatımızı daha uzağa taşımıyor. Tüm yüzeyleri yan yana getirildiğinde, asla bitiş noktasına ulaşamayacağınız sonsuzlukta bir küre artık dünya. Bu geometriyle, bu kültürel derinlikle, bu sanatsal yoğunlukla hesaplaşmak için, siste yolumuzu bulmak, karanlıkta doğru kavrama, doğru bilgiye, doğru estetiğe tutunabilmek için birbirimize olan ihtiyacımız geçmiş çağlara oranla katlanarak artmış. Alarm sayesinde koordinatlarımızı daha iyi belirleyebiliyoruz, doğru sorun etrafında konuşlanıp doğru estetiği ortaya koymaya çalışıyoruz. Ülkeleri saran sınırlar alarm sayesinde kolayca aralanıyor, anlaşılmaz sanılan diller anlaşılır hale geliyor, çözülemez sanılan bir sanatsal sorun, bir araya gelmiş bunca ustalık ve deneyim içinde çözüme kavuşuyor. Öyleyse neden olmasın?
Nerede? Dikkatli dinlerseniz, artık her yerden geldiğini duyabilirsiniz. Yurtta çalıyor bu alarm; İstanbul’daki atölyelerimizde çalıyor, İzmir’deki, Adana’daki… Yurtdışından da sesler geliyor; Paris’ten, Polonya’dan, Berlin’den. Nerdeyse tüm Avrupa’dan, hatta zaman zaman Afrika’dan... Buralarda yapılmış ya da planlanan sanatsal projeler sayesinde alarm, birçok ülkede karşılık bulmaya başlamış bile. Çalınan alarm güçlendikçe ses eski dünyadan taşmaya, okyanusu aşmaya çalışıyor. Alarmı çalanların bu sesi çok uzaklara kadar ulaştırma iradelerinin bir göstergesi bu; Amerika’dan, Uzak Doğu’dan da duyulmasını istiyor onlar; duyulacak da… Ancak ilk çaldığı yer Eskişehir elbette. Belli ki tüm alarmların çalınması için ilk işareti Eskişehir veriyor. Burası bu sanatsal gövdenin kan dolaşımının en hızlı olduğu, alarm atölyelerinin en çok yoğunlaştığı yer. Alarmın sinir sistemi burada düğümleniyor ve kalbi burada atıyor.
Ne zaman? Alarm sanatçıları belki de ilk yola çıktıkları andan beri sanatsal birlikteliğin, dayanışmanın, sanatın sorunlarına ve güncel olaylara ortaklaşa bir ses vermenin, özellikle de genç kuşağı sanat yaşamına hızla ve güçle taşımanın gereğine içtenlikle inanıyor ama bu yolda gerçekçi adımlar atmakta zorlanıyordu. Tüm bunların gereğine en başından beri içtenlikle inandıkları için belki de bugün bir araya gelmeleri, kenetlenmeleri bu denli kolay oldu. Başta tekil çabalarla belirlemeye başlayan projeler, hızla birçok sanatçıyı ve genç sanatçıları içine çekti. bazılarının sanatsal doğuşlarına neden oldu, bazılarının sanatına kalıcı biçimde yön verdi. 2016, bu ortak hareketliliğin, ona seslenilebilecek bir adın konulduğu yıl oldu.
Kim? Eğer hayal kurmanın yaptığınız işteki en büyük sermaye olduğunu bilseydiniz hayal kurmaya herkesten daha çok zaman ayırırdınız. Kurduğunuz hayalin bütün dünyayla paylaşılabileceğini bilseydiniz bir an bile durmaz başkalarını da bu hayale ortak etmenin yollarını arardınız. Hayal kurmanın benliğinizi ve dünyayı değiştirdiğini bir kere gördüyseniz bu işte daha da ustalaşmaya çalışırdınız. Hayal kurmanın hem sizi diğerlerinden ayıran, hem de tüm insanlara, geçmişe ve geleceğe bağlayan bir serüven olduğunu bilseydiniz, kurduğunuz hayalin daha önce kurulmamış olduğundan emin olmak isterdiniz. Ve eğer bir gün hayal kurmanın yeterli olmadığını hissetseydiniz, hayal kurmanın tüm kurallarını değiştirirdiniz. Alarm, sanatçının hayallerini gerçekleştirme projesiyse biz de, usta hayalciler ve usta serüvencileriz. Galiba en çok da böyle anılmak isterdik.
Erhan LANPİR